
2025 yılı NASA için belirsizliklerle dolu bir yıl olarak kayıtlara geçti. Kurum, kitlesel işten çıkarmalar, bütçe kesintileri ve liderlik değişimleriyle mücadele ederken tüm zorluklara rağmen bilim dünyasını sarsan keşifler gerçekleştirmeyi başardı. İşte 2025’in öne çıkan yedi çığır açan NASA keşfi. Mars’ta potansiyel biyosinyal
NASA’nın Perseverance aracı Temmuz 2024’te Mars’ın Jezero Krateri’nde sıra dışı bir kaya keşfetti. Yüzeyinde haşhaş tohumu ve leopar desenini andıran lekeler bulunan bu kaya, bilim insanlarının dikkatini çekti. Perseverance, Chevaya Falls adı verilen bu kayanın çekirdeğini aldı ve yüzey kimyasını inceledi.
Kayanın organik karbon, kükürt, oksitlenmiş demir (pas) ve fosfor gibi yaşam için temel bileşenleri barındırdığı ayrıca Dünya’daki mikrobiyal metabolizma ile ilişkili minerallere sahip olduğu belirlendi. Bulgular, Nature dergisinde yayımlanırken Chevaya Falls’un Mars’ta geçmiş yaşamın en güçlü işaretlerinden biri olabileceği belirtiliyor. Kesin doğrulama için çekirdeğin Dünya’ya getirilip analiz edilmesi gerekiyor. Ancak Mars Sample Return görevi şu an askıda. 3I/ATLAS
Astronomların çoğunluğu, gözlemledikleri asteroit ve kuyrukluyıldızların Güneş Sistemi’ne ait olduğunu biliyor. Ancak Haziran ayında NASA destekli ATLAS sistemi, galaksimizin uzak bir köşesinden gelen üçüncü bir yıldızlararası nesneyi tespit etti. 3I/ATLAS adı verilen bu kuyrukluyıldız, başka bir yıldız sisteminden geliyordu. Araştırmacılar, nesne gözden kaybolmadan önce olabildiğince çok veri toplamak için küresel çapta bir yarış başlattı.
İlk analizler, 3I/ATLAS’ın olağanüstü yüksek karbon dioksit içeriği ve yaşlı yapısı ile dikkat çektiğini ortaya koydu. NASA, birden fazla uzay aracıyla kuyrukluyıldızı gözlemleyerek kapsamlı veri ve görüntüler topladı. Bu bilgiler, 3I/ATLAS Güneş Sistemi’nden ayrıldıktan sonra da astronomlar için önemli bir kaynak olmaya devam edecek. Betelgeuse’un küçük yıldız arkadaşı
Orion takımyıldızındaki kırmızı süperdev Betelgeuse, yıllardır astronomları şaşırtan garip ışık desenleri sergiliyor. 2024’te Betelgeuse’un bu tuhaf davranışı açıklayabilecek küçük bir yıldız arkadaşı olabileceği öne sürülmüştü. Bu yıl, NASA Ames Araştırma Merkezi’nden kıdemli araştırmacı Steve B. Howell liderliğindeki ekip, bu hipotezi doğruladı. BetelBuddy adı verilen küçük ve sönük yıldız, Hawaii’deki Gemini North teleskopuyla yüksek çözünürlüklü olarak fotoğraflandı. Bu keşif sayesinde Betelgeuse’un yaklaşık 400 günlük bir döngüde değişen parlaklığı ve 6 yıllık ikincil bir periyodu artık anlaşılabiliyor. Değişken yıldızlar yaygın olsa da, Betelgeuse’un uzun süreli kararma evresi yüzyıllardır açıklanamıyordu.
Uranüs’ün gizli uydusu
NASA’nın James Webb Uzay Teleskobu, bu yıl Uranüs’ün yörüngesinde daha önce fark edilmeyen bir uydu keşfetti. S/2025 U1 adı verilen bu küçük uydu, yaklaşık 40 yıl önce Voyager 2 tarafından gerçekleştirilen Uranüs geçişinde fark edilmemişti. Webb’in güçlü Yakın Kızılötesi Kamerası (NIRCam) sayesinde Şubat ayında keşfedildi. Astronomlar, uydunun Uranüs’ün iç halkalarının kenarında, ekvatoryal düzlemde yaklaşık 56.000 kilometre uzaklıkta bulunduğunu belirledi. Yaklaşık 10 kilometre çapında olan bu küçük uydu, Uranüs’ün daha pek çok gizli uydusu olabileceğini gösteriyor.
En ağır kara delik
Bu yıl öne çıkan keşiflerden biri, tespit edilen en ağır kara delik oldu. Hubble Uzay Teleskobu ve Avrupa Güney Gözlemevi’nin Very Large Telescope’u (VLT) verilerini kullanan astronomlar, tahmini kütlesi Güneş’in 36 milyar katı olan dev bir kara deliği keşfetti. Bu kozmik dev, Dünya’dan 5 milyar ışık yılı uzaklıktaki Cosmic Horseshoe adlı süperdev galaksinin merkezinde bulunuyor. Galaksinin devasa kütlesi, yakınındaki ışığı bükerek bir Einstein halkası oluşturuyor. Bu doğal mercek olayı, kara deliğin tespit edilmesini mümkün kıldı. Çalışma, kara deliklerin tespitinde klasik yöntemlerin yetersiz kaldığı durumlarda, kütleçekimsel mercekleme ile teleskop verilerinin birleştirilmesinin ne kadar etkili olduğunu gösterdi.
Asteroitten alınan örnekler
Asteroit Bennu’dan alınan örnekler de bu yıl bilim dünyasını heyecanlandırdı. NASA’nın OSIRIS-REx görevi, 2023’te Dünya’ya dönen Bennu örneklerinde yaşamın yapı taşlarını taşıyan bileşenler buldu. Nature ve Nature Astronomy dergilerinde yayımlanan araştırmalarda, örneklerde protein yapı taşı amino asitleri, RNA ve DNA’yı oluşturan beş nükleobaz ve tuzlu çözeltiler saptandı. Daha etkileyici olan ise örneklerde şekerler de bulunması oldu. Böylece Bennu’nun yaşam için gerekli tüm temel bileşenleri taşıdığı doğrulandı. Bu, Bennu gibi asteroitlerin, yaşamın temel bileşenlerini Dünya’ya taşıdığını güçlü bir şekilde ortaya koyuyor. İlginç bir şekilde, örneklerde eksik olan tek şeker, DNA’nın temel bileşeni olan deoksiribozdu. Bu, yaşamın kökeni ile ilgili RNA dünyası hipotezini destekliyor. Bu hipotez, Dünya’nın en eski yaşam formlarının genetik bilgi içeren ve çoğalabilen RNA moleküllerinden oluştuğunu öne sürüyor.
Güneş ilk kez bu kadar yakından görüldü
Bir diğer önemli gelişme ise Güneş’in bugüne kadar çekilen en yakın görüntülerinin elde edilmesi oldu. NASA’nın Parker Solar Probe uzay aracı, Güneş’e yalnızca 6,12 milyon kilometre yaklaşarak tarih yazdı. Temmuz ayında yayımlanan fotoğraflar ve videolar, Güneş’in koronasını benzeri görülmemiş ayrıntıda gösteriyor. WISPR (Wide-Field Imager for Solar Probe) kamerasıyla elde edilen bu yüksek çözünürlüklü veriler, koronal kütle püskürmeleri ve güçlü güneş rüzgarlarını detaylı biçimde gözler önüne seriyor. Bu veriler Dünya’daki manyetosferi etkileyebilecek jeomanyetik fırtınaların tahminini ve önlenmesini geliştirmek açısından kritik öneme sahip.
