Kışa erken yakalananlar

Müjde Işıl – Kendinden olmayanı, kendine benzemeyeni, kendine benzetemediğini linç eden topluluk nefretini anlattığı “Karanlık Gece”den üç sene sonra Özcan Alper yeni filmi “Erken Kış”ı yine Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde seyirciyle buluşturdu. “Karanlık Gece”, En İyi Film Ödülü’nü kazanmıştı, “Erken Kış” ise Leyla Tanlar’a En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü getirdi.

Arabada birlikte seyahat eden bir kadın ve bir erkekle tanışıyoruz filmde. Gerilimli konuşmalarından Lia’nın taşıyıcı anne, Ferhat’ın ise bebeğin babası olduğunu öğreniyoruz. Taşıyıcı annelik yasak olduğu için Ferhat, Lia’yı Gürcistan sınırına geri götürüyor. Lia ise bebekten kopamadığı için gitmek istemiyor.

Özcan Alper, “Erken Kış”ta taşıyıcı annelik üzerinden beden sömürüsü ve aidiyet kavramlarını tartışmaya açıyor. ‘Çocuğu doğuran mı yoksa çocuğa bakan mı gerçek annedir?’ sorusunu daha da derinleştiriyor. Lia’nın durumu ikisine de uyuyor ama çocuğu aylarca taşımış olsa da ‘anne’ sıfatını taşıyamıyor. Çünkü bebeği çifte teslim ettikten sonra anlaşması sona erdiği için işi bitmiş oluyor. Alper bu hassas yol hikâyesinin ilk yarısında, Lia’nın bebeğini bırakıp bırakmayacağı üzerinden, fona Ukrayna-Rusya savaşını da alarak sağlam bir gerilim kuruyor. Leyla Tanlar’ın hem fiziki hem de şive açısından güçlü oyunculuğuyla hikâye; savaş, aidiyet, annelik gibi evrensel temalarla sinema dilini derinleştiriyor.

Leyla Tanlar’ın sitemi

Ancak filmin ikinci yarısından itibaren evrensel temalar yerini bireysel bunalımlara, kadın odaklı hikâye de yerini erkek mağduriyetine bırakıyor. Lia’nın ikilemlerinden uzaklaşıp Ferhat’ın karısıyla olan sevgisiz ilişkisine yöneldikçe “Sonbahar”a benzeyen bir yapı ortaya çıkıyor.

Ama “Sonbahar”ın politik altmetni ve başkahramanı Yusuf’un kimliği ile “Erken Kış”taki Ferhat’ın yüzeysel kişiliği birbirinden çok uzakta duruyor. Sadece sesini duyduğumuz karısı ile diyaloglarından kısır döngüye girdiğini ama bundan çıkmak için bir çabasının olmadığını da anlıyoruz. İyi gitmeyen bir evlilik için çocuk kararı almasının sebebini bulamıyoruz ama. Dolayısıyla “Erken Kış” yavaş yavaş “Sonbahar”ımsı bir yola girerken yola çıktığı özgünlüğü kaybediyor. Hikâye, Ferhat’ın yalnızlığına odaklandıkça Lia’nın hikâyesi geri planda kalıyor ve ikisinin iletişiminin de detaydan yoksunluğu ortaya çıkıyor. Ferhat-Lia ikilisi daha önce neler yaşadı, şimdiki durumlarına etkisi ne oldu, bilemiyoruz. İşin ilginci Leyla Tanlar, Antalya’da ödülünü alırken yaptığı konuşmada hayatta olduğu gibi hikâyelerde de kadınlara biçilen rolün onlara ayrılan değil, arta kalan olduğunu söylemişti. “Erken Kış” da Lia’nın meselesinden uzaklaşmaya başladıktan sonra tam da Tanlar’ın sitem ettiği tarza mahkûm oluyor.

Doğa başrolde

Özcan Alper, “Sonbahar”da ve “Karanlık Gece”de olduğu gibi doğayı, hikâyenin ana kahramanlarından birine evriltiyor “Erken Kış”ta. Yakın tarihli “Karanlık Gece”yi çektiği Antalya’yı değil, ilk filmi “Sonbahar”daki gibi memleketi Karadeniz’in dalgalarını, sisli dağlarını karakterlerin içindeki fırtınaların sembolüne dönüştürüyor. Görüntü yönetmeni Yağız Yavru’nun kadrajları alkışı hak ediyor. Leyla Tanlar ile Timuçin Esen’in kimyasının tutması da filmin duygusal damarını besliyor.

Author: Admin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir