
Betül Yasemin Kökbek / Milliyet.com.tr – Kimileri kök saldığı yerde yaşamayı seçer, kimileri ise nereye giderse gitsin kendini oraya ait hisseder. Bir şehre ya da köye aidiyet duygusu kişiden kişiye değişse de yaygın bir inanış vardır: İnsan, fırsat bulduğunda atalarının yaşadığı topraklara dönme isteğini hep içinde taşır. Ancak Almanya’nın Förste köyünde yaşayan Manfred Huchthausen için işler pek öyle yürümedi. Kendini bildi bileli Förste’de yaşıyordu ve ailesinin bölgenin en eski sakinlerinden biri olduğunu da her zaman biliyordu. Yine de bilim insanlarının ona anlattığı şey, tüm bildiklerini altüst etti. Huchthausen ile o köy arasındaki bağ, sandığından çok daha başka bir hikâyeye dayanıyordu.

KEMİKLER MAĞARAYA BAŞKA BİR YERDEN TAŞINMIŞTI
Manfred Huchthausen ve aile hikayesinin henüz gün yüzüne çıkmadığı 1980’li yıllarda Förste’ye birkaç kilometre uzaklıkta, Lihtenştayn’daki bir mağarada 60 kişiye ait yaklaşık 4 bin 200 kemik bulundu. Bunlar, M.Ö yaklaşık bin yıl önce gömülmüş kişilere aitti. Kemiklerin yanı sıra bronz takılar, seramik kaplar, hayvan kemikleri ve giysi parçaları da bulundu. O yıllarda yetkililer ölülerin önce başka bir yere gömüldüğünü, ardından ikincil bir mezar olarak o mağaraya taşındığını tespit etti. Bu, öbür dünyaya bir yolculuk olarak kabul ediliyordu ve mağaradaki yangın izleri, orada belli başlı cenaze törenlerinin yapıldığını gösteriyordu.
Takvimler 2007 yılını gösterirken Göttingen Üniversitesi’nden bilim insanları 1980 yılında bulunan antik DNA’yı deşifre etmeye karar verdiler ve yakındaki bir köyün sakinlerinden tükürük örnekleri almayı teklif ettiler. Mağaraya oldukça yakın bir köy olan Förste’de yaşayan Huchthausen ise tükürük vermeyi kabul eden 120 gönüllüden biriydi. Örnekler alındıktan ve incelendikten dokuz ay sonra, Manfred Huchthausen mağarada bulunan yerlilerin soyundan geldiğini doğrulayan bir mektup aldı. Mektupta onu şaşkına çeviren şöyle bir cümle yazılıydı: “Sen mağaradakilerden birisin.”

Mağarada bulunan ve DNA’sı incelenen bu insanların kemiklerinde ağır çalışma veya şiddet izine rastlanmamıştı. Söz konusu dağlar o bölgede tuz ticareti yapmak için elverişliydi ve araştırmacılara göre bu insanlar tuz tüccarıydı. DNA analizinde ayrıca boy, göz ve saç rengi de dahil olmak üzere görünüşlerinin, bölgenin modern sakinlerine benzediğini gösteriyordu. Huchthausen de bu benzerliği taşıyanlardan bir tanesiydi.
OĞLU DA AYNI GELENEĞİ SÜRDÜRÜYOR
Manfred Huchthausen Förste’de doğup büyümüştü anne ve babasının da bu köyde yaşadığını hatta büyükanne ve büyükbabasının da aynı yerde doğup büyüdüğünü biliyordu. Ancak daha önce büyük büyük dedelerinin ve hatta onların da büyük büyük dedelerinin bu köyde yaşadığını ve dahası 3 bin yıl boyunca ailesinden hiç kimsenin Förste’den ayrılmadığını bilmiyordu. Özellikle mağarada bulunan kemiklerden alınan DNA örneklerinin kendisiyle birebir uyuştuğunu görünce önce şaşırmış ardından atalarının o köyden neden hiç çıkmadığını köyüne karşı duyduğu tutkuyu göz önünde bulundurunca anlamlandırabildi. Förste de yaşamak onun için cennette yaşamak gibiydi.

Tamı tamına 3 bin yıl sonra atalarından bir iz bulan Huchthausen’in geçmişine dair tüm kapılar ardına kadar açılmış ve Förste’nin en eski sakinlerinden olduğu bilimsel olarak kanıtlanmış oldu.
Yaşanan bu gelişmenin ardından basına konuşan Manfred Huchthausen hem çok şaşkın hem de çok mutlu olduğunu söylerek iki oğlu olduğunu, oğullarından birinin hâlâ aynı köyde yaşadığını ve bölgedeki uzun aile geçmişini sürdürdüğünü söyledi.
